"Kültür tarihimizde Yunus Emre'den sonra bestelenen en fazla ilahi ona aittir"
Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi, tasavvuf araştırmacısı Dr. Mustafa Tatcı, 2018 yılının, Malatya'da doğan, Diyarbakır, Mardin, Kerbela, Şam ve Kahire'de eğitim gören, Rodos ve Limni adalarında sürgün hayatı yaşayan, büyük tasavvuf alimi Niyazi Mısri'nin doğumunun 400'üncü yılı olduğunu belirterek, "Bu sebeple 2018, Niyazi Mısri yılı ilan edilmelidir." dedi.
AA muhabirine Niyazi Mısri'nin Türk tasavvuf kültürü ve hayatındaki yeri hakkında açıklama yapan Tatcı, "Mısri anlaşılacağı üzere yaşadığı dönemden bugüne kadar irfani düşüncedeki yeriyle, edebiyat, fikir ve estetik tarihimizde bıraktığı ve halan yaşayan tesirleriyle incelenmesi ve dünyaya mal edilmesi gereken bir kişidir. Edebiyat tarihimizde en çok okunan, yazılan ve yaygın hale gelen ilahiler ona aittir. Kültür tarihimizde Yunus Emre'den sonra bestelenen en fazla ilahi ona aittir." diye konuştu.
Dr. Tatcı, başta Anadolu olmak üzere, Adalar, Balkanlar ve Arap ülkelerinin Mısri'nin tesiri altında kaldığını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Mısri'nin Kur'an-ı Kerim'den neş'et eden varlık birliğini, Cenab-ı Hakk'ın ve Resulünün mahiyetini, ilahi aşkı ve ahlakı, yaratılışı, eşyanın ve insanın hakikatini, varlığın tekamülünü, kısacası İslam'ın derinliğini ve inceliğini ortaya koyduğu irfani düşüncelerini gelecek nesillere tanıtmak ve taşımak, sorumlu herkesin görevidir. Mısri gibi bir büyük irfan adamı ve bilge şahsiyetin eserleri bütün dünya dillerine aktarılıp insanlığın istifadesine sunulmalıdır. Diğer taraftan Bursa ve Limni'deki dergahlarının yine Limni'deki tevhidhanesinin ihya edilmesi ve şu anda bir evin duvarı dibinde kalan, gelen geçen kişilerce çiğnenen kabrinin yeniden onarımı yapılmalıdır."
Niyazi-i Mısri'nin tespit edilen 237 şiiri olmasına rağmen, 5 yüz bestelenmiş ilahisinin bilindiğini aktaran Dr. Mustafa Tatcı, sözlerine şöyle devam etti:
"Mısri'nin eserleri başta olmak üzere, bestelenmiş şiirleri de gündeme getirilmelidir. Onun çok renkli geçen hayatı ibretlerle dolu olup, pek çok sinema filmine, belgesele, dizi filmlere malzemeler verecek niteliktedir. Nitekim bunu fark eden ünlü yönetmenimiz Semih Kaplanoğlu 5 seneden beri Mısri senaryosu üzerinde çalışmakta olup imkan bulduğu ve desteklendiği takdirde konuyla ilgili dünyaya hitap edecek olan bir film çekmek üzere hazırlıklarını yapmaktadır.
Yine bu vesile ile Mısri konusunda bilgi üreten kişilerin ödüllendirilmesi, yine onun hayatı ve düşünceleri ekseninde roman, beste ve araştırma türünde yarışmalar düzenlenmesi fevkalade yerinde olacaktır. Ayrıca ressamlar konuyla ilgili resimler yapıp fırçalarıyla da katkıda bulunmalıdırlar. Bilvesile Ressam Tülay Gürses hanımın bu çerçevede Mısri hakkında kırk resimlik bir koleksiyonunun olduğunu burada ayrıca belirtmekte yarar görüyorum. Yine bu çerçevede en az altı dilde "Yunus'tan Niyazi-i Mısri'ye Uluslararası Türk Tasavvuf Musikisi Beste yarışması" düzenlenmesi Türkçe, İngilizce, Fransızca Arapça, Almanca, İspanyolca, Boşnakça ve Farsça TV programları yapılması, yurt dışında ve içinde seminerler, paneller sempozyumlar düzenlenmesi yerinde olacaktır."
"Hazreti Niyazi Mısri'nin Limni'deki dergah ve kabir bakiyelerini yerinde görmek için 2011, 2012 ve 2013 senelerinde üç ayrı seyahat gerçekleştirdik" diyen Dr. Tatcı, şunları kaydetti:
"Bunlardan 24-27 Ekim 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen son seyahatimiz Cumhurbaşkanımız (o zaman Başbakan) Recep Tayyip Erdoğan'ın iradeleri ve TİKA Başkanlığının desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Bu seyahatteki tespitlerimiz TİKA başkanlığına detaylarıyla rapor edilmiştir. Bu hususlardan başka 1914-1956 seneleri arasında Limni adasında Almanlar ve yerli Rumlar tarafından tahrip edilen Niyazi-i Mısri'nin mezarını yeniden ihya etmek, haziredeki taşları yerli yerine koymak, Tevhidhaneyi, Dergah-ı Şerifi, Namazgahı ve Hazret-i Mısri Camisi ile minaresini aslına uygun bir şekilde ihya etmek, tahrip edilen Osmanlı Mezarlığındaki taşları görüp okumak için ayrıca adımlar atılmalıdır."
Dr. Mustafa Tatcı, sözlerini şöyle tamamladı:
"Önümüzdeki 2018 yılı Malatya'da doğan, Diyarbakır, Mardin, Kerbela, Şam ve Kahire'de tahsil gören, İstanbul, Bursa ve Uşak'ta ikamet eden, Elmalı'da tasavvuf terbiyesi gören, Rodos ve Limni'de sürgün hayatı yaşayan büyük Hak aşığı ve arifi Mehmed Niyazi-i Mısri'nin doğumunun 400'üncü senesine tekabül etmektedir. Bu sebeple 2018, Niyazi Mısri yılı ilan edilmelidir. Biz Hazreti Mısri'nin bu sene-i devriyesinde başta kültür coğrafyamız olmak üzere dünyanın dört köşesinde onu anlamak için gayret göstermeliyiz. Onun UNESCO bünyesinde anılması bütün insanlığın onu anlaması için çok güzel bir fırsat olabilir. Bu vesile ile Niyazi-i Mısri'nin hayatı ve düşünceleri yeniden gündeme getirilmeli, bu büyük Allah ve Muhammed aşıkı, Kur'an hadimi, Ehl-i Beyt hizmetçisi zat UNESCO'ya taşınmalıdır."